Bursa’nın Tarihi Yerleri, Ağrı Kaleleri, Camileri, Türbeleri
Bursa ili de tarihe tanıklık etmiş şehirlerden birisidir ve oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Bursa’ya giden herkesi gezip görmesi gereken tarihi yerler oldukça fazladır. Bursa’nın tarihi yerleri, Bursa müzeleri, Bursa kaleleri, Bursa camileri, Bursa evleri, Bursa köprüleri ve Bursa’nın diğer tarihi yerleri ile herkes tarafında gidip gezilecek bir şehirdir.
Sayfa Başlıkları
Bursa Müzeleri
Bursa’da Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı hizmet veren 7 Devlet müzesinin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetiminde şahıs yada kurumlara bağlı olarak hizmet veren 11 adet özel müze bulunmaktadır. Bunlardan Bursa Kent Müzesi, Hünkar Köşkü Müzesi, Merinos Tekstil Sanayi Müzesi ve Karagöz Müzesi Bursa Büyükşehir Belediyesine, Ormancılık Müzesi Orman Bakanlığına, Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi koleksiyoner Esat Uluumay’a, Anadolu Arabaları Müzesi Tofaş’a, Hüsnü Züber Evi Müzesi koleksiyoner Hüsnü Züber’e, Basın Müzesi Bursa Gazeteciler Cemiyetine, Gemlik Celal Bayar Müzesi Celal Bayar Vakfına, İnegöl Kent Müzesi İnegöl Belediyesine bağlı olarak hizmet vermektedir.
Bursa Arkeoloji Müzesi
Müze kurulması amacıyla eserler ilk kez 1904’den 1972’ye kadar Bursa Erkek Lisesi’nde toplanmıştır. 1972 yılında Kültürpark içerisinde yeni yapılan binaya taşınmıştır. Bithynia ve Mysia bölgelerinde bulunan eserlerin sergilendiği müzede, M.Ö. 3000 yılından Bizans dönemi sonlarına ait eserler yer almaktadır. Müzede 25 bin eser yer almaktadır, 2 bin kadarı sergilenmektedir. Müzede sergilenen eserler arasında; Yortan kültürüne ait pişmiş toprak mezar buluntuları, Antandros Nekropol’ünden figürinler, kap kacak ve süs eşyaları, Karacabey’in Şükraniye Köyü’nde bulunmuş dünyadaki üç örnekten biri olan Greko-Pers mezar steli, Roma dönemine ait taş eserler, Zeus ve Herakles tasvirleri, Kybele heykelleri, Athena ve Apollon’un bronz büstleri, değişik formdaki keramik kaplar bulunmaktadır.
Bizans dönemine ait gümüş, bronz ve pişmiş toprak eserler ile Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş ve bronz sikkelerin yer aldığı Bursa Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde de zengin bir stel koleksiyonu sergilenmektedir. Bölgede bulunan, pişmiş toprak kaplar, sikkeler, taş eserler ve cam eserler bir arada teşhir için kullanılan dört salonda sergilenmektedir.
Türk-İslam Eserleri Müzesi (Yeşil Medrese)
İlk Osmanlı medreselerinden olan Yeşil Medrese, Sultaniye Medresesi adıyla da tanınmaktadır. Birçok ünlü bilgin yetiştiren medrese Yeşil Külliyesi ile birlikte Mimar Hacı İvaz Paşa tarafından 1414-1424 yılları arasında yapılmıştır. Günümüzde Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan medresede 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar maden, keramik (seramik), ahşap, işleme, silah, el yazması kitaplar, İslami sikke, kitabeler ve mezar taşları ile etnografik malzeme teşhir edilmektedir. Müzenin içinde yer alan dershane ve odalarda; Hacivat ve Karagöz için ayrılmış geleneksel gölge oyunu ile ilgili eşyalar, Bursa yöresine ait hamam eşyaları, Bursa tekke ve dergahlarına ait levhalar, kitaplar ile Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman gibi büyük ustalara ait hat sanatı örnekleri, çeşitli bakırdan yapılmış mutfak ve kahve eşyaları sergilenmektedir.
İbn Hilal İbn el-Bavvab tarafından 975/76 yılında yazılan dua kitabı, 14. yüzyıla ait zengin tezhipli Bakara Suresi, 1323 tarihli bir Kur’an-ı Kerim, Sultan II. Murat’a ait Kur’an-ı Kerim, Memluk Sultanı’nın Yıldırım Bayezid’e hediye ettiği ceylan derisi ile ciltlenmiş Kur’an-ı Kerim ile 15. yüzyıl İznik çini tabakları, Türk-İslam Eserleri Müzesi’nin en önemli objeleri arasında yer almaktadır. Adeta açık hava müzesi olarak düzenlenen bahçesinde ise; 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Bursa’nın değişik yerlerinde bulunan seçkin mezar taşı örnekleri teşhir edilmektedir. Medresenin çini süslemeleri cami ve türbeye göre daha azdır. Kapı girişi üstündeki tonoz, batı yan eyvanının tavanı ve dış cephede pencere alınlıkları medresenin çini süslemeli yerleridir.
Atatürk Köşkü Müzesi
Uhyi Bey adlı şahıs tarafından yaptırılan bu tarihi köşkün 19. yüzyıl sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Çatı katıyla birlikte üç katlı kâgir bir köşktür. XIX. yüzyıl Fransız mimarlık sanatının etkisiyle yapılmıştır. Bir süre Albay Mehmet Bey tarafından kullanılmıştır. Bursa’yı ikinci ziyareti sırasında, Belediye Başkanı Hasan Sami Beyin girişimleriyle 12.000 liraya satın alınarak Atatürk’e armağan edilmiştir. Atatürk de binayı 1938’de Belediye’ye armağan etmiştir. Cumhuriyet’in 50. yılında, (29 Ekim 1973)’te Kültür Bakanlığı tarafından Atatürk Müzesi olarak halkın ziyaretine açılan bu tarihi köşk; Bursa’daki sivil mimarinin en güzel örneklerindendir.
Balkonlar ve alınlık saçaklarında ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini görmek mümkündür. 3 katlı müzenin salon ve odaları, Atatürk’ün kullandığı eşyalarla birlikte sergilenmektedir. Köşkün bahçesinin doğu tarafında; iç tarafı ve çatısı ince kalem işiyle bezenmiş bir “kameriye” yer almaktadır. Çekirge Caddesi üzerinde Çelik Palas Oteli yanında bulunan Atatürk Köşkü Müzesinde Atatürk’ün kaldığı sürede kullandığı tüm eşyalar ile birlikte üst katta limonluk olarak adlandırılan salonda Atatürk ile ilgili fotoğraflar sergilenmektedir.
Osmanlı Evi Müzesi
Muradiye semtinde II. Murat Külliyesi’nin karşısında bulunan ahşap evin yerinde, evvelce Sultan II. Murat’ın bir köşkü olduğu sanılmaktadır. Dolayısıyla bu ev aynı zamanda İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu ev olarak bilinmektedir. Bursa’da halen ayakta kalan en eski evlerden bir tanesi ve en güzel olanıdır. Osmangazi İlçesi Muradiye Mahallesi bulunan ahşap ev plan ve süslemeler bakımından 17. yüzyıl özelliklerini taşımaktadır. Tüm odalar 17. yüzyıl süslemelerinin güzel ve karakteristik özelliklerini göstermektedirler. Bodrum, zemin ve birinci kat olmak üzere üç kattan oluşan müze binasının avlusunda kesme taştan mermer yalaklı bir çeşme bulunur. Ahşap merdivenle, ahşap parmaklıklı geniş bir “sofa” ile iki yanında birer yatak odasının bulunduğu zemin kata çıkılır. Yine ahşap bir merdivenle çıkılan birinci katta; ortada konuk salonu, yemek ve harem odaları yer alır. Birinci kattaki odalar alçak tavanlı kışlık odalardır.
Tavanı özgün kalem işçiliği ile bezenen yatak odasının dolap kapıları ve hücreleri de çiçekler, serviler ve kafeslerle süslüdür. Evin belki de en önemli ve renkli bölümü olan “Harem Odası”, dışarıya açılan on dört pencere ile aydınlanmaktadır. Bu odada, dönemin çeşitli el işlemeleri, sedef kakmalı ahşap ev gereçleri ve porselen eşyalar sergilenmektedir. Üst katta “Baş Oda” diye adlandırılan odada kalem işi bitki ve çiçek motifleriyle dekorlu şahane ahşap dolap, geometrik dekorlu ahşap tavan ve altıgen tavan göbeği zarif görünüşleri ile 17. yüzyıl süslemelerinin güzel ve karakteristik özelliklerini göstermektedir. Eski bir Bursa evi örneği olarak “Osmanlı Evi Müzesi” adı altında pazartesi hariç her gün ziyarete açılmıştır.
Yenişehir Şemaki Evi Müzesi
Bursa’ya 55 kilometre uzaklıktaki Yenişehir ilçe merkezinde müzeye dönüştürülen Şemaki Evi, XVIII. yüzyılda yapılmış olup, Osmanlı mimari sanatının özgün örneklerindendir. Batı Türkistan’ın Şemaki kasabasından göç ederek Yenişehir’e yerleşen Türkistanlı Şemakizâde ailesi tarafından yaptırılmış olup, evi süsleyen kalem işçiliği ise XIX. yüzyıla aittir. Zamanla yıpranan bu tarihi, geleneksel bina 1991’de Şemaki ailesinin kullandığı biçimde tefriş edilerek müzeye dönüştürülmüştür.
Bodrumu olmayan iki katlı evin üst katında yer alan büyük odanın duvarları alçı ve horasan ile sıvanmış olup, dolap kapakları İstanbul Kız Kulesi ile Sarayburnu resimleri ile süslenmiştir. Üst kat döşemesi ahşaptır. Bu bölümde tavanı ahşap bir kemerle ayrılan “ sergâh köşkü ” bulunmakta olup, burası evin ve komşuların genç kızlarının sohbet ederek el işi işledikleri mekân olarak düzenlenmiştir. Pazartesi hariç diğer günler ziyarete açık olan bu evin en ilginç özelliği, evin yapımında hiç çivi kullanılmamış olmasıdır.
Mudanya Mütareke Evi Müzesi
11 Ekim 1922 tarihinde TBMM Hükümeti ile İhtilaf Devletleri arasında Türk-Yunan savaşına son veren ateşkes anlaşmasının imzalandığı ve işgalci güçlere karşı siyasi alanda zafer kazandığı yerdir. Bursa’ya 30 dakika uzaklıkta Mudanya sahil yolu üzerinde yer alan 19. yüzyıl başlarına ait Art Nouveo üsluplu yalı, 1937 yılından beri müze olarak kullanılmaktadır. Müzede Kurtuluş Savaşı ve mütarekeye ait çeşitli doküman, belge ve malzemeler ile döneme ait eşyalar sergilenmektedir. Bodrum ve çatı katının dışında iki katlı olan binanın birinci katında; Türk ve İtilaf devletlerinin çalışma odaları ve mütarekenin yapılıp imza edildiği salon yer almaktadır.
İkinci katta ise Türkiye adına görüşmelere katılan İsmet İnönü ve Asım Gündüz Paşa ile yaverlerinin yatak odaları bulunuyor. Bir hafta süren ateşkes görüşmelerinde İngiltere’yi General Harrington, Fransa’yı General Charpy ile İtalya’yı General Monbelli’nin temsil ettiği görüşmelerin yapıldığı müze binası (anlaşmanın imzalandığı masa takımı ve yazı takımları gibi) dönemin eşyalarıyla birlikte aynen korunmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’nin ilk siyasi başarısına ev sahipliği yapan bu tarihi bina XIX yüzyıl sonlarında Rus asıllı tüccar Aleksandr Ganyanof tarafından yapılmıştır.
İznik Müzesi
Sultan I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun’un anısına 1388 yılında imarethane olarak inşa edilmiştir. Cumhuriyet döneminde değişik gereksinmeler için depo olarak kullanılan bina, onarım görmüş ve 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. 14. yüzyıl Osmanlı mimarisinin güzel örneklerinden biridir. Osmanlı mimarisinde “T” planı ilk kez bu yapıda görülmektedir. Kubbe ve tonoz kemerlerin örttüğü revakla başlayan yapının giriş kapısında kitabe mevcuttur. Kubbe ile örtülü ana bölümden yan mekânlara geçilir. Bizans’a özgü zengin ve renkli taş ve tuğla işçiliği ile yapılmıştır. Müzede İznik çevresinden toplanan prehistorik dönemden Osmanlı dönemine kadar olan çeşitli eserler yer almaktadır.
İznik Ayasofya
Ayasofya, İznik İlçesi’nde Kılıçaslan ve Atatürk caddelerinin kesiştiği yerdedir. Dünya tarihi açısından önemli bir yapı olan Ayasofya mabedi; ilk olarak M.S. 7. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Gimnasium üzerine Bizans döneminde bazilika olarak inşa edilmiştir. 11. yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. Üç sahanlıdır. Orhan Gazi tarafından İznik’in fethiyle 1331 yılında camiye dönüştürülen yapı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. 1935 ve 1953 yıllarında yapılan onarımlar sırasında renkli taşlarla bezenmiş taban mozaikleri ve din görevlilerinin törenler esnasında topluca bulundukları, yarım yuvarlak oturma kademeleri ortaya çıkarılmıştır.
Bir mezar odası duvarında Hz. İsa freski bulunmaktadır. İznik İlçe merkezinde, Bizans çağında kentin tam ortasında ve iki ana ekseni oluşturan doğu-batı ve kuzey-güney yollarının kesiştiği yerin güneydoğu köşesindedir. Yazılı belgelerde adı ilk kez 11 Ekim 787 günü Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve üçyüzelli piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı Yedinci Konsül dolayısıyla anılmaktadır. Birinci dönem yapısı: Olasılıkla 4 .yy.- 5. yy. arasında, Roma dönemine ait bir (gymnasium)un taş temellerine oturulmuş tuğla duvarlı bir bazilikadır. (Erken dönem kilisesi) Kuzey ve güneyinde, taş temeller üzerinde görülen tuğla duvarlar bu dönemden kalmadır. Harç tabakası kalın ve kullanılan tuğlalar iridir.
Apsisin iç kısmında da aynı teknikle örülmüş duvarlar bulunmaktadır. Apsisin dış kısmının ilk yapıda üç yüzeyli olduğu ortaya çıkmıştır ki, bu da erken dönem yapılarında görülmektedir. Ana yapıda, batıdan itibaren üç giriş ile üç nefli naosa geçilmektedir. Orta nefin, yan neflerden dokuz sütun ile ayrılmış olduğu sanılmaktadır. Doğudaki apsis üç yüzeylidir ve bu dönemde posthophorion hücrelerine rastlanmaktadır. İkinci dönem yapısı: 1065’teki büyük depremde hemen bütünüyle harap olan yapı, daha sonra zemini 1,40 metre yükseltilerek adeta yeni baştan inşa edilmiştir. Dış duvarlar onarılmış ve orta nef duvarları yapılmıştır. Apsis beş yüzlü olmuş, kubbeli postophorion hücreleri eklenmiştir. Bu dönemin yapısında batıdan üç nefli naosa geçilir; yan nefler, orta nefe bir duvar ve ikişer payenin böldüğü üçlü kemer açıkları ile açılır.
Üçüncü dönem ekleri: 1331’te Orhan Gazi zamanında İznik’in fethedilmesinden sonra, yapı yeniden yükseltilmiş, nefleri ayıran destekler değiştirilmiş, minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüştür. Ancak günümüzdeki minare kalıntısı bu döneme ait değildir. Gerek bugünkü minare ve gerekse yapıdaki Türk dönemini yansıtan değişikliklerin büyük bölümünde, ünlü Mimar Sinan’ın izlerini bulmak olanaklıdır. Bu dönemde üçlü kemer açıklıklarının aralarındaki ikişer sütun kaldırılmış ve bugün görülen büyük kemerlerle, onların arasındaki küçük sivri kemerli açıklıklar yapılmıştır. 1980’li yıllardaki çevre düzenlemesi ve kamulaştırmanın neticesinde İznik Ayasofya’nın etrafındaki yapılar yıkılmış ve etrafı yeşillendirilmiştir. 10.12.2007 tarihinden itibaren ise Vakıflar Bölge Müdürlüğünün restorasyon çalışması gerçekleştirilmiştir.
Bursa Kent Müzesi
Bursa Kent Müzesi, 2004 yılından bu yana kentin eski adliye binasında hizmet veren, Bursa’nın 7000 yıllık zaman diliminde geçirdiği değişim ve dönüşümlerin sergilendiği müzedir. Üç kattan oluşan müze çağdaş ve yaşayan kent müzelerine uygun olarak düzenlenmiştir. Giriş katında bulunan galerilerde Bursa’nın 7000 yıl önce Neolitik dönemdeki ilk ayak izlerinden başlayıp, Roma, Bizans, Osmanlı dönemleriyle günümüze kadar gelen bir zaman koridorunda Bursa’nın tarihine tanıklık edebilirsiniz. Üst kattaki tematik galeri Bursa’da doğmak ve büyümekle başlar ve Bursa’da yaşamı, kaplıcaları, yemek kültürünü, ünlüleri, Karagöz ve Hacivat’ı ile diğer kültürel zenginlikleri anlatır.
Bodrum katta bulunan bir diğer tematik bir diğer tematik galeri ise “El Sanatları Çarşısı” adını taşır. Bu galeri 19. Yüzyılda Bursa’ya gelen Avrupalı seyyahların çektiği dönemin Bursa çarşısı fotoğrafları kaynak edinilerek hazırlanmıştır. Koridor şeklinde düzenlenmiş olan galeride tamamen dükkân canlandırmalarına yer verilmektedir. Avrupa Müze Formu’nun 2006 Mayıs ayında Portekiz’in Lizbon Kentinde düzenlen “2006 Yılı Avrupa Müzesi” ödül töreninde Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Kent Müzesi; müzenin yapmış olduğu etkinliklerle kent kültürüne sağladığı katkı nedeniyle Avrupa’nın ödüllü müzeleri arasına girmiş ve Avrupa standartlarında bir müze olduğunu kanıtlamıştır.
Hünkar Köşkü
Bursa’da Uludağ’ın eteklerindeki Temenyeri’nde Sultan Abdülmecit devrinde av köşkü olarak yapılan, Bursa ziyaretleri sırasında Atatürk’ün de konakladığı köşk 2003 yılında ziyarete açılmış bir müzedir. Atatürk’ü ağırlanmış olduğu için Atatürk Köşkü ve Cumhuriyet Köşkü adları ile de anılmaktadır.1859’da inşa edilmiştir. İki katlı köşk,19 günde tamamlanmıştır. Mimarisi Fransız ampir üslubunda yapılmış olan köşkün içindeki süslemeler 19. yüzyıl özelliklerini taşımaktadır. Tavan kalem işi süslemeleri, Bursa seyir panoramasına hakim bahçesi, dönemi yansıtan orijinal eşyaları ve Atatürk odası ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Karagöz Müzesi
2007 yılında 10.ncu yılı münasebetiyle Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından müzeye dönüştürülen Karagöz Sanat Evi; Karagöz sanatını yarınlara tüm pırıltısı ile ulaştırabilmek için yeni bir misyon üstlenmiş ve modern müze anlayışı ile yeniden düzenlenerek sanatseverlerin hizmetine ve ziyaretine hazır hale getirilmiştir. Müzede; gölge oyununun tarihçesi panolar ile anlatılmakta, çeşitli koleksiyonlardan derlenen orijinal Karagöz tasvirleri teşhir ediliyor. Karagöz Müzesi, Bursa’da düzenli olarak Karagöz gösterisi yapılan tek mekandır. Ayrıca müze içerisindeki sanat atölyesinde Karagöz gölge oyunu tasvirleri yapım kursu ve gölge oyunu oynatımı konusunda ücretsiz kurslar verilerek yeni gölge oyunu ustaları yetiştirilmektedir.
Ormancılık Müzesi
Türkiye’nin ilk ve tek Ormancılık müzesidir. Çekirge caddesi üzerinde Saatçi Köşkü olarak bilinen yapıda 1989’da açılan müzede; hayvan ve bitki fosilleri, haberleşme ve orman mühendisliği aygıtları, harita ve fotoğraflar, ormancılık tarihi ile ilgili belgeler başta olmak üzere yaklaşık üç bin kadar eser sergilenmektedir. İki katlı müzede; insan siluetini andıran bir ceviz ağacı kesiti, 250 milyonluk fosiller ile 8 milyon yıllık tortul tabaka üzerindeki çınar yaprağı mutlaka görülmesi gereken ilginç eserler bulunuyor. Müzede, ormanda yaşayan hayvanlar da unutulmamış, mumyalanmış hayvan örnekleri de sergilenmektedir.
Merinos Tekstil ve Sanayi Müzesi
Sanayi mirasının korunması bağlamında Türkiye’deki en güzel örneklerden birtanesidir.1935 yılında bizzat Atatürk’ün girişimleri ile kurulmuş olan Sümerbank Merinos Yünlü Dokuma Fabrikası 1938’de Atatürk’ün katıldığı açılış töreniyle hizmete açılmıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinin sanayi devrimi sembollerinden olan biri olan fabrika 1960’lı yıllarda Bursa ekonomisine en fazla katkıda bulunan işletmelerden biri olmuştur. Çeşitli nedenlerle 2004 yılında üretimi durdurulan fabrikanın kurulu olduğu alan Bursa Büyükşehir Belediye’sine devredilmiştir.
2010 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi alınmış ve proje uygulamaya konmuştur. Modern müzecilik anlayışıyla düzenlenen ve işletme kurgusu hazırlanan müze 2011 işlemlerden geçip kumaş oluncaya kadar ki serüveni çeşitli canlandırmalar ile anlatılmaktadır. Günümüzde ipekböcekçiliğini tekrar gündeme getirmek amacıyla Merinos Tekstil Sanayi Müzesi içinde, ipekçilik ile ilgili geniş ve kapsamlı bir bölüm oluşturulmuştur. Bu bölümde İpeğin Dünya’daki ve Bursa’daki tarihi, kozadan ipliğe, iplikten kumaş dokumaya kadar ipek böcekçiliğinin ve ipeğin öyküsü anlatılmaktadır. İşleyiş mancınık makinası ve ipek dokuma tezgâhları ile uygulamalı olarak gösterilmektedir. Ayrıca konuyla ilgili güçlü koleksiyonların da izlenime sunulduğu bölümde ipek kumaştan üretilmiş pek çok eşya sergilenmektedir. Müzenin bu bölünde ipek konulu atölye çalışmaları için bir eğitim odası ayrılmıştır.
Bursa Merinos Enerji Müzesi
Bursa Büyükşehir Belediyesinin Avrupa standartlarında müzecilik vizyonuyla projeleri hazırlanmış pek çok müze çalışmalarından birisi de Enerji Müzesi’dir. Merinos Tekstil Fabrikası’na elektrik üretimi sağlayan binada kurgulana müze, tekstil fabrikası kapandıktan sonra yıllarca atıl durumda kalmış olan elektrik santrali ve içindeki makinalar ile tekrar hayat bulmuştur. Müzede elektirk enerjisinn tarihi ve medeniyetin gelişimi ve değişiminin yansıtılması hedeflenmektedir.
Elektrik enerjisi olgusunu gündelik hayat ve sanayileşme-üretim gerekleriyle önemsetmek müzenin bir başka amacıdır. Müzede elektrik santralinin gerçek işlerliğinin yanı sıra Bursa’da elektrik tarihi, elektrik öncesinde kullanılan aydınlanma araçları ve oldukça teknik bir konu olan elektrik enerjisini üretim safhaları animasyon ve canlandırmalar ile özellikle çocuk ziyaretçilerini ilgisini çekmektedir. Müze Binası zamanında yalnızca elektrik enerjisi üretmiş olsa da müzenin günümüzdeki eğitimlerinde her türlü enerji kaynağı konu edinmiş ve bunların verimli kullanımına yönelik, maketli anlatım ve video gösterileri ziyaretçilerin izlenimine sunulmuştur. Müzeye gelen bir ziyaretçi termik santral, elektrikli otomobil teknolojisi, barajlar, güneş ve rüzgar enerjisi hakkında bilgi sahibi olabilmektedir.
Ayrıca enerji kullanımında canlıları ve çevreye duyarlılık sağlanması konulu belgesellerin gösterimin yapıldığı mini video odaları oluşturulmuştur. Dünyada küresel ısınmaya ve iklim değişimine sebep olan enerji konusunda farkındalık yaratmayı görev bilen müze, çocuklara yönelik eğitim çalışmaları ile de; bu görevi gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Bu çalışmalar ile müze; enerjini verimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı şekilde üretilip tüketilmesi konusunda toplumun duyarlılığını artırmak gibi sosyal sorumluluk misyonu üstlenmiştir.
Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi
Bursa Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi, Bursa’da tekerleğin at arabasından otomobile gelişimini sergileyen bir müzedir. Türkiye’nin ilk ve tek Anadolu Arabaları Müzesidir. Yıldırım İlçesi Umurbey Mahallesinde toplam 17.000 metrekarelik alanı kapsayan eski bir ipek fabrikası restore edilerek Haziran 2002 de ziyarete açılmıştır. Bursa’da bir mezarda bulunan daha önce Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olan 2600 yıllık bir savaş arabası müzede sergilenen en önemli eserlerden birisidir.1430 tarihinde yapılan ve 2008 yılı Şubat ayında Koç Vakfının finansal desteği ile restore edilerek Tofaş Bursa Arabaları Müzesi bünyesinde katılan Umurbey Hamamı, Tofaş Sanat Galerisi olarak kültür yaşamına kazandırılmıştır.
Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi
Muradiye Külliyesinin hemen karşısında, Şair Ahmet Paşa Medresesi içerisinde yer alan müze Eylül 2004’de açılmıştır. Müzede, Anadolu Folklor Vakfı kurucu üyelerinden Esat Uluumayın 50 yılda topladığı 18 değişik koleksiyonu sergilenmektedir.15. yüzyıla kadar uzanan Osmanlı Anadolu ve Rumelisinden 70 kıyafet ve 500 parça takının bulunduğu müzede ayrıca Türk Kahvesi, Hamamı, Atçılığı ile ilgili malzemeler, silah, bıçak, kılınç, boncuk türü eserler ile ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Hüsnü Züber Evi Müzesi
Muradiye Semtinde devlet misafirhanesi ve daha sonraları Rus Konsolosluğu olarak hizmet veren 19. yüzyıl Osmanlı evidir.19. ve 20. yüzyılın eşyaları ile döşenmiş olan ev bu yılların özelliklerini yansıtan eşyalar Osmanlı-Türk kültür ve medeniyetinin zenginliğini gözler önüne sermektedir. Ayrıca sanatçı Hüsnü Züber’in dağlama (pyrogravure) adı verilen teknikte çeşitli eşyalarda tahta üzerine yakma tekniği ile yaptığı desen kompozisyonlarıyla oluşturduğu koleksiyonu da sergilenmektedir. Hüsnü Züber Evi 1993 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlanmıştır ve halen özel müze statüsüne kavuşması ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Basın Müzesi
Bursa basını ve matbaacılığın gelişiminin tarihsel bir süreç içinde, objelerle birlikte sunulduğu Basın Müzesi gazetelerin ve öteki medya organlarının kullandığı çeşitli araçları, ilk hallerinden en gelişmiş modellerine değin canlandırmalarla sergilenmektedir. Bursa’da yazılı basının köklü geçmişi ve günümüze gelinceye kadar geçirdiği aşamaların tarihsel süreç içerisinde gözler önüne serildiği müze, Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından Bursa’ya kazandırılmıştır.
İnegöl Kent Müzesi
2009 tarihinde ziyaret açılan İnegöl Kent Müzesinde, İnegöl’ün tarihi sosyal hayatı ve kültürü aktarılmaktadır. Müzenin 1. ve 2. katında İnegöl civarında şimdiye kadar tespit edişmiş ilk yerleşim alanı olan Cumatepe Höyüğü’nden M.Ö. 3000’den günümüze kadar İnegöl’ün 5000 yıllık tarihi anlatılmaktadır. Müzenin üçüncü katında ise, sağlık, turizm, spor, ipekböcekçiliği, tütüncülük, mutfak kültürü, köy odası, çeyiz odası ve berber bölümleri gibi sosyal yaşam tarihi bulunmaktadır. Müzenin ön binasındaki üçüncü katında ise, İnegöl’ün sosyal, siyasal ve ekonomik tarihinden arşivlenerek araştırmacıların hizmetine sunulduğu kent belleği ile idare bölüm hizmet vermektedir. Ayrıca müzede kişisel sergiler için sergi salonu ve 100 kişi kapasiteli çok amaçlı salon bulunmaktadır.
Celal Bayar Müzesi
Gemlik Umurbey’de doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın adını taşıyan müzede Celal Bayar’a ait eşyalar sergilenmektedir. Müze’nin 20.000 üzerinde kitap, yazma, gazete, süreli yayınlar ve fotoğraf koleksiyonundan oluşan bir de kütüphanesi bulunmaktadır. Bu kütüphane 20. yüzyıl Türkiyesinin siyasi tarihine ışık tutacak niteliktedir. Celal Bayar Müzesi’nin yanında Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından yapılan bir de anıt mezar bulunmaktadır.
Bursa Camileri
Bursa Ulu Cami
Kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir. Osmanlı sultanlarından Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılmış olup, 1400 yılında tamamlanmıştır. Mimarının Ali Neccar olduğu sanılmaktadır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir. Caminin inşasına ait bir menkıbe vardır. Rivayete göre; Yıldırım Bayezıd, Niğbolu muharebesinde muzaffer olunca yirmi cami yaptırmaya karar verir. Bursa’ya geldiğinde bu fikrini damadı olan Emir Sultan’a söylemiş, O’da yirmi cami yerine yirmi kubbeli bir cami yapılmasını tavsiye etmiştir. Caminin yeri de Emir Sultan’a, rüyasında manevi bir işaretle gösterilmiş, ertesi gün bu işaret edilen yerde çimen bittiği görülerek caminin yeri tespit edilmiştir. Karar Padişaha bildirilmiş, Padişah da bunu uygun görerek caminin inşasını başlatmıştır. Cami, Niğbolu zaferinde kazanılan ganimet mallarıyla yaptırılmıştır.
Ulu Camii ile ilgili bir diğer menkıbe de şadırvanı hakkındadır; Cami’nin inşaatı esnasında şadırvanın yerinde yaşlıca bir kadına ait bir ev olduğu ve gönül rızası ile satmadığı için devlet büyüklerinin İslam hukukuna saygıları gereği zorla almadığı anlatılır. Bu ev, namaz kılma mahalli dışında olmak kaydıyla ve üstü açık şekilde öylece bırakılmıştır. Kadının vefatından sonra bu yerin camiye dahil edildiği rivayet edilmektedir. Boş bırakılan bu yerde bulunan şu anki şadırvan daha sonraki yıllarda İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün olarak gelen Karaçelebizade Abdulaziz Efendi tarafından yaptırılmıştır. Seyyah Evliya Çelebi 1640’lı yıllarda suyu Uludağ’dan gelen bu güzel havuzun içinde alabalıkların yüzdüğünü ifade eder.
En tepeden Allah’ın birliğini ifade edercesine tek merkezden kaynayan bu şadırvanın suyu, havuza dökülürken Allah’ı teşbih eder gibi otuz üç ayrı yerden akmaktadır. Caminin ilk imam-hatibi, Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi’dir. Mevlid-i Şerif’i yazmasına vesile olan meşhur hadise burada cereyan etmiştir. 1409 yılı Ramazan ayında ikindi namazını müteakip kürsüye çıkan vaiz efendi, konuşması esnasında “Rasüller arasında fark yoktur…” (Bakara 285) ayetinin tefsirini yaparken, cemaatten biri itiraz ederek “Risalet yönüyle aralarında fark olmasa bile benim efemdim Hz. Muhammed (s.a.v.), fazilet açısından hepsinden üstündür.” der. Bu mesele tartışma konusu olur. Bu konuşmaya şahit olan Süleyman Çelebi o dakikadan itibaren Hz. Peygamber’in faziletlerini anlatan Mevlid-i Şerif’ini yazmaya karar verir. Mevlid-i Şerif Türkçe yazılmış olup yaklaşık bin beyittir.
Yapılış tarzı açısından Osmanlı mimarisinde özgün bir yapı olan Ulu Camii, 55,00 x 69,00 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Toplam iç alanı 3.165,5 m2’dir. Türkiye’deki “Ulu Cami” ismindeki camilerin en büyüğüdür. Mihrabın bulunduğu duvar diğer duvardan daha büyüktür. On iki ayak üzerine yirmi kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda bu açıklık camla kaplanmıştır. Duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür. Ankara savaşında Yıldırım Bayezıd’ı yenen Timur, orduları ile Bursa’ya gelip, caminin kuzey kapısını yakarak tahrip etmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da çevresine odun yığılarak yakılmıştır. 1855 yılında meydana gelen depremde caminin on sekiz kubbesi çökmüş, sadece batı minaresinin dibindeki kubbe ile mihrap önü kubbesi ayakta kalmıştır.
1889 yılında çıkan bir yangında minarelerin ahşap olan külahları yanmış, sonrasında kâgir olarak yeniden yapılmıştır. 1959-1961 yıllarındaki onarımlarda sıvalı olan duvarlar kazınmış, kuzey yönündeki kapı da aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. 1494, 1503, 1551, 1563, 1567, 1572, 1668, 1670, 1724, 1742, 1815, 1855 ve1861 yıllarında büyük çapta onarımlar yapılmış, bugünkü görünümüne kavuşmuştur. 14. yüzyıl izlerini taşıyan sekiz sıraya düzenlenmiş istalaktitleri, dış yan köşelerde kum saati biçimli sütunceleri ile zengin görünümlü olan mihrap, 1751 yılında tamamlanmıştır. Sol tarafında mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır. Ceviz ağacından yapılmış ve siyah renge boyanmış olan minber, caminin en güzel en sanatkarane işlenmiş, eşine az rastlanır bir sanat eseridir. Kapısı üzerinde bulunan 0,40 x 1,00 metre boyutlarındaki kitabede, Yıldırım Bayezıd’in emri ile 802 H. (1400) yılında tamamlandığı belirtilmektedir.
Minber, Manisa da Saruhanlı İshak Bey’in 1379 tarihli Ulu Camii minberini yapan Antepli Hacı Mehmet b. Abdülaziz el Dukki’nin eseridir. Bu bilgiyi veren yazı, minberin sağ korkuluğunda dikey olarak yazılmıştır. Künkedari Sanatı ile yapılmıştır. Kündekari Sanatı ile yapılmıştır. Tutkal ve çivi kullanılmadan, geometrik şekilde oyularak birbirine geçme ile meydana getirilmiş bir eserdir. Doğu yüzünde bazı çıkıntıları vardır ve bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. Üzerindeki işlemeler ile bu minber, Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir şaheseridir. Zarif sekiz sütun üzerine oturan yüksek ve sade müezzin mahfili 1549 yılında yaptırılmıştır. Mahfilin karşısındaki ayağa yerleştirilmiş yuvarlak tek parça mermerden oyulmuş taş kürsü, 1815 yılında yaptırılmıştır. Caminin doğu, batı ve kuzey yönünde olmak üzere üç kapısı vardır. Bu kapılardan kuzey ve batı yöndekiler yeni olup, doğudaki kapı kanatları camiyle aynı dönemde yapılmıştır. Ahşap kanatları ceviz ağacındandır. Bazı yerleri bozulmuş olmasına rağmen, günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiştir.
Oyma ve geçmeli geometrik motiflerle süslü kanatlar, caminin minberine uygun olarak 16. Yüzyılın karakteristik özelliğini taşımaktadır. Kuzey yönündeki avluya açılan taç kapısının görümünü, eserin heybetini bir kat daha artırmaktadır. Kavsarası on bir sıra düzenlenmiş istalaktitlerden oluşmakta, parlak nişinin etrafını geniş ve sade bir silme dolanmaktadır. Caminin pencereleri biçim ve ölçü bakımından her cephede farklı olup, söveleri düz mermerlidir. Pencere alınlıklarında “nefeslik” denilen küçük açıklıkları bulunmaktadır. Güney duvarındaki bir alt sıra pencereler, sonradan kapatılmıştır. Üst sıra pencereler, alt sıra pencerelerle aynı eksen üzerinde değildir. Duvar kalınlıkları birbirinden farklıdır.
Doğu 2,80 metre, batı 3,10 metre, kuzey 2,40 metre ve güney duvarı ise 2,20 metre kalınlığındadır. Ulu Cami’nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında, hattatının imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunun eksikleri Hattat Şefik Bey tarafından düzeltilmiş veya yeniden yazılmıştır. Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından, duvara yazılmış 87, levha halinde 105, tamamı 192 adet yazı mevcuttur. Ayrıca çok değerli saatler, şamdanlar, Kur’an-ı Kerimler bulunmaktadır. Cami, doğu ve batı köşelerinde iki minareye sahiptir. Batıda yer alan minare, Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılmıştır. Camiye bitişik olan minare kaidesi tamamen mermerden olup, gövdesi tuğla örtülüdür.
Dıştan ve işten olmak üzere bu minareye çıkan iki yol vardır. Birisi kubbelere, diğeri şerefesine çıkar. Şerefeler iki minarede de eş olup, altı sıra tuğla istalaktitlerle düzenlenmiştir. Cami avlusunda üç şadırvan bulunmaktadır. Cami içerisindeki şadırvanın, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında, Türklerin suya olan ilgilerinden kaynaklanarak tasarladığı tahmin edilmektedir. On altı köşeli havuz, üç çanaklı fıskiyeden sekiz kol halinde dökülen sularla dolarak musluklara dağıtılmaktadır. Mihrap ekseni ile her üç kapının ekseni şadırvanın merkezinde birleşmektedir. Atatürk Caddesi’nin kıyısında, eskiden nargile kahvesi olarak kullanılan yer, eski Ulu Camii tuvaletleriydi. 1958 yangınından sonra büyük ölçüde yenilenmiştir. İçinde dokuz tuvalet vardı. Ancak bugün dış yapısı değişmese de içi tümüyle değişmiştir. Halen restoran olarak kullanılmaktadır.
Emir Sultan Camii
Cami, aynı adla anılan mahallededir. 15. yüzyılın başında, Yıldırım Bayezid’in kızı ve Emir Sultan’ın eşi Fatma Hundi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir. Kare planlı ibadet alanının üzerini büyük bir kubbe örtmektedir. Giriş bölümünde şadırvanlı, geniş ve güzel bir avlusu vardır. Bursa camileri içinde en geniş ve en güzel avlusu olan camidir. Avlu, 16 kaş kemerli ahşap kagir revakla çevrilidir. Kuzeydoğu ve güneybatı köşelerinde, taştan yapılmış iki minaresi vardır. Cami ve son ibadet yerinin tabanları tuğla, avlu ise taş döşelidir. Yapının beden duvarları taş ve tuğladan yapılmıştır. 1795 yılında tamamen yıkılmış ve 1804 yılında III. Selim tarafından tekrar yaptırılmıştır. 1855 depreminde zarar gören cami tekrar onarılmış, bu onarımlar nedeniyle özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Caminin avlusunda bulunan türbede; Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hundi Hatun ve iki kızı yatmaktadır. Türbenin iki tarafında odalar yer alır.
Yeşil Cami
Yeşil Semti’nde bulunan cami, 1419 yılında Yıldırım Bayezıt’ın oğlu Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir. Cami Yeşil Külliyesi içinde yer alır. Kanatlı camiler (Ters T) grubunun en seçkin örneklerindendir. Planı bakımından kendisinden önceki Yıldırım Camii’ni andırır. Son cemaat yeri bulunmamakla birlikte, kuzey cephedeki kemer üzengileri, beş bölmeli bir son cemaat yerinin planlandığı, ancak her nedenle gerçekleştirilemediğini göstermektedir. İsmini, bir zamanlar minarelerinde bulunan yeşil ağırlıklı çini süslemelerinden aldığı muhtemeldir. 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, caminin minaresi gibi kubbelerinin de yeşil çinilerle kaplı olduğunu yazmaktadır.
Mimarı Hacı İvaz b. Ahi Bayezıt (Hacı İvaz Paşa), Nakkaşı ise Ali b. İlyas Ali’dir. Caminin yazıtlarına göre, yapının bitirildiği tarih Aralık 1419, süslemelerin tamamlandığı tarih ise 1424’dür. Planından da anlaşıldığı üzere, caminin zemin katı genel olarak bir merkez mekan ile bunun güneydoğusundaki daha küçük bir mihrap önü mekanı, merkez mekanın kuzeydoğu ve güneybatısında birer yan eyvan, ayrıca bu yan eyvanların doğu bitişiğinde, kapıları merkez mekana açılan birer odadan oluşmaktadır. Giriş koridorunun iki yanında yaklaşık 6,00 x 7,00 metre boyutlarında iki oda daha bulunmaktadır. Yapıya kuzey cephesindeki büyük ve olağanüstü oyma süslemeleri bulunan ana kapıdan girilir. Kuzey cepheye eklenmesinin düşünüldüğü son cemaat yerinin, Çelebi Sultan Mehmet’in ölümü üzerine yarım kaldığını öne süren yazarlar vardır.
Caminin kuzey cephesindeki ana kapıdan girilince, 2,30 metre genişliği olan ve kilise narteksi görünümlü koridorun iki tarafındaki merdivenlerden, o dönemde devlet işlerinin görüldüğü bölümler olduğu anlaşılan birinci kata çıkılır. Asıl ibadet alanının orta kubbe ile örtülü olan merkez mekanına alçak bir kapıdan girilir. Kubbenin çapı 13,00 metre, yerden yüksekliği ise 25,00 metredir. Prizmatik üçgenler (badem) üzerine oturtulmuş merkez kubbenin kasnağında üçü açık, biri kör dört pencere bulunmaktadır. Kubbenin tepesinde sekizgen bir aydınlık feneri, bunun tam altında, zeminde, yüksek kenarlı sekizgen bir havuz yer alır. Merkez mekanın duvarları koyu renk, kemerleri ise beyaz mermerden yapılmıştır. Merkez kubbeyi mihrap kubbesine bağlayan mermer kemer, Bursa kemeri biçiminde olup, yedi sıra istalaktitli bir yastığa bağlanmakta, onun altında silmeli bir çerçeve ortasında beş sıra istalaktitli niş bulunmaktadır. Merkez mekanın gerisinde (kuzeyinde) iki müezzin mahfili, bunların üzerinde, ortada “hünkar mahfili”nin balkonu bulunmaktadır. Mihrap kubbesinin örttüğü güneydoğu mekanın zemini, merkez mekan zemininden 0,98 metre yüksek olup, üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Burayı örten kubbe, 2,84 metre yüksekliğinde bir kasnağa oturtulmuştur.
Yüksekliği 10,67, genişliği 6,00 metre olan mihrap, çini sanatının en seçkin örnekleri ile bezenmiştir. Dıştan içe doğru hat sanatının sırasıyla “sülüs” ve “kufi” biçimlerinin kullanıldığı bir yazı kuşağı ile on iki sıra istalaktitli bir silme, geometrik motifli bir su, daire biçimli bir profil ve çiçekli iç pervaz gelmektedir. Mihrap kavsarasının üstünde bir ayna, bunun üstünde de lale motiflerinden oluşan bir taç vardır. Mihrabın sağ (batı) yanında, iki taraflı korkulukları bulunan dar bir merdivenle çıkılan, tepesi altıgen külahla örtülü ve özenli bir ahşap işçiliğinin ürünü olan “minber” yer almaktadır. Mihrap mekanının güneydoğu ve kuzeydoğusunda, kapıları merkez mekana açılan yaklaşık 6,50 metre boyutlarında, kare planlı iki oda yer almaktadır. Bunlarda sekizgen kasnağa oturan, 32 dilimli birer kubbe ile örtülüdür. Caminin kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde, ana yapı üzerinden çıkan iki adet minaresi vardır.
Bu minareler yapının ilk döneminden kalma olmayıp, 1855 depreminin ardından, 19. Yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Caminin asıl minareleri, olasılıkla İznik’teki Yeşil Cami minaresinde görüldüğü gibi, ağırlıklı olarak yeşil rengin hakim olduğu çinilerle süslenmiş bulunuyordu. Minarelerin külahları yakın zamana kadar başka biçimde iken, 20. yüzyılın başlarında günümüzdeki form verilmiştir. Tuğla işlemeli silindir gövdeleri, ana yapının kuzeybatı ve güneybatı köşelerine oturan kesik küre (küp) biçimli kaideler üzerinde yükselmektedir. Bu küplerin hemen üstlerinde, şerefe altı süslemelerinden önce, bilezik biçiminde birer çıkıntı yer almaktadır. Şerefe altları istalaktitli, korkulukları mermerdendir. Minare külahları, dışa taşkın bir çemberin üzerinden iç bükey kavisle giderek incelerek yükselmekte, tepeye yakın yerde kademeli olarak geçilen bir silindir oluşturmakta ve bunun üzerine de alem yerleştirilmiş bulunmaktadır. Beden duvarları düzgün kesme taş kullanılarak örülmüştür.
Caminin kanatlarındaki odalar çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Hatta bu bölümlerde ocaklar ve dolaplar bulunmaktadır. Pencerelerin mermer çerçeveleri de çok güzel biçimde işlenmiştir ve bir çoğunda yazı bulunmaktadır. Kapı ve pencere kapaklarındaki ahşap işçiliği, devrin en güzel örneklerindendir. Yeşil Camii’nin karşısında bulunan ve Bursa’nın en değerli anıtsal yapılarından biri olan Yeşil Türbe bulunur. 1421 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yapılmıştır. Türbenin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Türbenin büyük bölümü yeşil çinilerle kaplıdır. Türbe içinde Çelebi Sultan Mehmet’in sandukası yanında; oğulları Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kızları Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Hafsa Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatunun çinili sandukaları bulunur.
Orhan Bey Camii
1339 yılında Osmanlı Sultanı Orhan Bey tarafından yaptırtılmıştır. Caminin çeşitli cephelerinde, belli bir düzene uyulmaksızın tuğla ve kesme taş kullanılmıştır. Beş bölümlü ve sivri kemerli son cemaat yeri ortada üç küçük kubbe, yanlarda tonozla örtülüdür. Yapıda yer alan motifler son derece sadedir. Cami, 1576 yılında genişletilmiştir.
Muradiye (II. Murat) Camii
Muradiye semtinde bulunan cami, Sultan II. Murat tarafından 1424-1426 yılları arasında yaptırtılmıştır. Beş bölümlü son cemaat yerinin kemer araları çeşitli geometrik tuğla ve çinilerle bezenmiştir. Caminin girişi kemerli olup, tavanı geometrik motifle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı kanatları ahşap işçiliğin en güzel örneklerinden biridir. Yapıda çeşitli geometrik tuğla süslemeler de yer alır. Rokoko tarzındaki mihrap, 18. yüzyılda yapılmıştır. Bu cami Bursa’da Osmanlı padişahları adına yapılan son camidir.
Yıldırım Camii
Bursa kentinde bulunan Yıldırım Bayezit tarafından 1390’lı yıllarda yaptırtılmıştır. Anıtsal bir görünümü vardır. Ters “T” planlı camilerin en özgünü olan cami, Bursa tipi kemerlerin ilk kullanıldığı yapıdır. Caminin duvarları düzgün kesme taş ile örülmüştür. Özenli bir taş işçiliğine sahiptir. 19. yüzyılda depremde iki minaresi de yıkılmış, bugün bina dışında olan minare sonradan yapılmıştır.
Hamzabey Camii
Muradiye Camii’nin batısında yer alan cami, Hamza Bey tarafından yaptırtılmıştır. Osmanlı Devleti ilk devir cami stillerinden ve ters “T” planlı bir camidir. Asıl ibadet mekânı üzerinde iki büyük kubbe, bunların yanında da iki küçük kubbe bulunmaktadır.
İznik Yeşil Cami
İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı’nın yakınındadır. Mimarı Hacı Musa’dır. 1376 yılında Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından yapımı başlatılan cami, onun ölümünden sonra 1398’de oğlu Ali Paşa tarafından bitirilmiştir. Adını yeşil, mavi, sarı ve mor renkli çinilerle bezenmiş minaresinden almıştır. Dikdörtgen planlı iç kısmın üzeri kubbe ve tonozlarla örtülmüştür. Mermer mihrabı, Osmanlı dönemine ait en eski örnektir. Ayrıca, mermer işlemeli taç kapısı ilginçtir.
Hacı Özbek Camii (Çarşı Mescidi)
İznik’de çarşı içindedir. Tarihi bilinen en eski yazıtlı Osmanlı camisidir. 1333’te yapılmıştır. Önündeki son cemaat yeriyle, tek kubbeli Osmanlı camilerinin öncüsüdür. Duvarlar bir sıra kesme taş, üç-dört sıra tuğladandır. Üç kemerli olduğu bilinen son cemaat yeri, 1959’da yıkılmıştır.
Mahmut Çelebi Camii
İznik’te, Ayasofya Müzesi yakınında bulunan cami, 1442 yılında Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mahmut Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilmiş olan camiyi yüksek bir kubbe örtmektedir. Tek şerefeli minaresi, mavi ve yeşil renkte sırlı tuğla şeritleri ile süslenmiştir.
Bursa Kiliseleri
Fransız Kilisesi
Üzeri ahşap ve kiremitle örtülü kilisede hasta bakım yeri de vardır. 19. yy’ da yapıldığı tahmin edilmektedir
Koimesis Kilisesi
İznik’in doğusundaki bu kilisenin 8. yüzyılda yapıldığı ve ismini Meryem Ana’nın ölümünü tasvir eden fresklerinden aldığı tahmin edilmektedir. Koimesis “Meryem’in Vefatı” demektir. Bugün, yapı temelinin bazı bölümleri ve taban mozaikleri görülebilmektedir.
Aziz Tryphonos Kilisesi
İznik’de bulunan bu kilisenin, Bizans İmparatoru II. Theodoros Laskaris’in emri ile Aziz Tryphonos onuruna 13. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Plan itibariyle İstanbul’daki Kariye Kilisesi’ne benzeyen yapının büyük bir kubbe ile örtülü olduğu ve yerde mozaik süslerinin yer aldığı tahmin edilmektedir.
Helena Konstantinos Kilisesi
Karacabey ilçesinde, Ulubat Gölü’ndeki Manastır Adası’nda bulunmaktadır. 4.-5. yüzyıllarda yapılmıştır. Haç planlı olan kilisenin duvarları beş sıra tuğla ile kaba işlenmiş taşlarla örülmüştür.
Kumyaka Kilisesi
Mudanya’dadır. Bizans İmparatoru IV. Konstantinos Porphyrogenetos döneminde yaptırılmıştır. Kare planlı ana kilisenin üzeri kubbe ile örtülü olup yanlarda beşik tonozlu dört haç kolundan oluşur. Duvarları tuğla ve taş ile örülü bulunan yapının çatısı da tuğla ile örülmüştür.
Bursa Sinagogları
Geruş Sinagogu
16. yüzyıl başlarında II. Selim tarafından inşa ettirilen sinagog Arap Şükrü sokağındadır. 14. yüzyılın sonlarında İspanya’dan sınır dışı edilen ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından gönderilen kalyonlara bindirilerek Osmanlı İmparatorluğuna kabul edilen Musevî topluluğunun ilk kafileleri Bursa’ya yerleştirilmiş ve bu sinagog kurulmuştur. Geruş Sinagogu’ nun günümüzdeki yapısı son derece sağlam, bakımlı olup, ibadete açık tutulmaktadır.
Ets Ahayim Sinagogu
Hayat Ağacı Sinagogu olarak da bilinen Sinagog, Osmanlı Döneminde ilk yapılan sinagog olması nedeniyle önem taşımaktadır. Bursa fethini gerçekleştiren Orhan Bey zamanında bir ferman çıkartılarak Ets Ahayim Sinagogunun kurulmasına izin verilmiştir.
Mayor Sinagogu
İspanya’nın Mallorca Adasından 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunca kabul edilen ve Bursa’da yerleştirilen diğer Musevî kafilelerince bu sinagog inşa edilmiş olup, geldikleri adanın adından esinlenerek Mayor adını almıştır. Mayor Sinagogu’nun etkinliklerinden ve ölü yıkama bölümü halihazırda kullanılmaktadır.
Bursa Hanları
Emir (Bey) Han
Ulu Cami’nin hemen altında bulunan Emir Hanı, Orhan Bey tarafından, 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırtılmıştır. İç avlu çevresine sıralanan iki katlı revak ve buraya açılan odalardan oluşan bu han Osmanlı hanlarının ilk örneğidir. Alt katta eşya depoları olarak penceresiz otuz altı mahzen bulunurken, üst katta otuz sekiz oda bulunur. Hanın ortasında bir şadırvan ile tarihi çınarlar bulunmaktadır.
Eski Yeni (Tahıl) Han
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan han, Kanuni’nin sadrazamlarından Semiz Alizade tarafından 16. yüzyılda yaptırtılmıştır. İki katlı olan hanın duvarları kesme taş ve tuğla ile örülmüştür. Alt ve üst katta bulunan odaların önünde revaklar mevcuttur.
Geyve Hanı
Demirkapı Çarşısı’nın yanında bulunan bu hanı, 15. yüzyılda, Ahi Bayezit’in oğlu Hacı İvaz Paşa yaptırarak, Çelebi Mehmet’e armağan etmiştir. Han, Yeşil Cami’ye gelir sağlamak için yapılmış olup, iki katlıdır. Yapıda, kare planlı avlunun çevresine sıralanan revaklar ile bunlara açılan odalar bulunur. Revakların üzeri tonozla, odaların üzeri ise beşik tonozla örtülüdür. Alt katta yirmi altı, üst katta ise otuz oda bulunmaktadır.
İpek Hanı
İvaz Paşa Camii yanında bulunan bu han, Çelebi Mehmet tarafından Yeşil Külliyesi’ne gelir getirmesi amacıyla yaptırılmıştır. Bursa’daki hanların en büyüğüdür. Hanın duvarları taş ve tuğla ile örülmüştür. Hanın zemin katında otuz dokuz, üst katında kırk iki oda bulunmaktadır. Klasik Osmanlı hanları tarzında yapılan bu hanın odalarının önünde bulunan revakların üzeri kubbe ve tonozla örtülmüştür. Yapılan onarımlar ile hanın sadece batı bölümü özgündür; diğer bölümleri restorasyon görmüştür.
Koza Hanı
Ulu Cami ile Orhan Camii arasında bulunan bu hanı II. Bayezit İstanbul’daki hayır yapılarına gelir getirmek amacıyla 1490 yılında yaptırmıştır. Bursa’nın en güzel ve günümüzde en yoğun olarak kullanılan hanıdır. Duvarları tuğla ve taşla örülmüş olan bu han, dikdörtgen bir avlunun çevresinde yer alan iki katlı bir yapıdır. Bu hanın doğusunda ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlulu bölüm vardır. Yapıya, Kapalı Çarşı tarafından bir taç kapıyla girilmekte, alt katında kırk beş, üst katta ise elli oda bulunmakatdır. Binanın üzeri tonozla örtülüdür. Avlunun ortasında taştan yapılmış, altında şadırvan bulunan, sekiz ayak üzerine oturtulmuş bir köşk mescit bulunur.
Pirinç Hanı
1508 yılında Sultan II. Bayezit, İstanbul’daki vakıflarına gelir sağlamak amacıyla yaptırtmıştır. Büyük bir avlunun çevresinde, iki katlı olarak sıralanmış revaklar ve onların arkasında odalardan oluşur. Üst katta otuz sekiz, alt katta ise kırk oda bulunur. Hanın önünde bulunan iki sıra dükkanlar, 1519 yılında yanmış ve sonradan onarılmıştır.
Tuz Pazarı Hanı
Tuz Pazarı Camii yanında bulunan bu han, camiye gelir getirmek amacıyla Timurtaş Paşa’nın oğlu Ömür Bey tarafından 15. yüzyılda yaptırtılmıştır. Duvarları kesme taş ve tuğla ile örülmüştür. Osmanlı hanları gibi dikdörtgen bir avlu etrafına iki katlı olarak sıralanan odalardan oluşur. Üst katta 18, alt katta 17 odası vardır.
Hoca Tursun Hanı
Gürsu ilçesi, Aksu köyünde bulunan bu han, 1498 yılında Muhammedoğlu Hoca Tursun tarafından yaptırılmıştır. Yapının bu gün sadece kuzey kapısının bir bölümü ayaktadır.
Issız Hanı
Karacabey ilçesi, Seyran köyü yakınında bulunan han, 1394-1395 yıllarında, Yıldırım Bayezit zamanında büyük emir Celaleddin Eyne Bey tarafından yaptırtılmıştır. Derinliğine uzanan üç nefli, tonozlarla örtülü, avlusuz bir yapıdır.
Bursa Milli Parkları
Uludağ Milli Parkı
Marmara Bölgesi’nde, Bursa ilinin güneyinde yükselen Uludağ üzerinde yer alan milli parka Bursa’dan 34 km’lik karayolu ile ulaşmak mümkündür. Yerkürenin derinliklerinden gelen magmanın kırıklar ve çatlaklar boyunca yeryüzüne doğru yükselmesi ve katılaşması sonunda meydana gelen Uludağ’ın jeolojik yapısını genellikle iç püskürük granit kayaçları oluşturmaktadır. Dağın bugünkü şeklini kazanması tektonik hareketler ve farklı aşınma etkisiyle oluşmuştur. Bursa Ovası’ndan kısa mesafede 2543 m’ye kadar yükselen Uludağ, Marmara Bölgesi’nin en yüksek noktasıdır. Aras Çağlayanı ve doruklarda görülen buzul izleri Uludağ’ın jeomorfolojik yapısının ilgi çekici özellikleridir.
Milli parkın elverişli tabiat şartları ayı, kurt, çakal, tilki, karaca, geyik, tavşan, domuz, keklik, yabani güvercin, akbaba, kartal, çaylak, bülbül, çalıkuşu gibi hayvanların yaşaması ve çoğalmasına imkân vermiştir. Aralık-mayıs ayları boyunca Uludağ karla örtülüdür. 3.95 m’ye varan kar kalınlığı, kayak yapmaya son derece elverişli olup kar kalitesi ile Uludağ, Türkiye’nin en önemli kış sporları merkezidir. Çobankaya ve Sarıalan kamp/günübirlik kullanım alanı milli parkın farklı peyzaj değerlerini; Çobankaya mevkiindeki “Bakacak Manzara Seyir Terası” ise daha geniş bir perspektifte peyzaj değerlerini, Bursa Ovası’nı ve kent gelişimini ziyaretçilere sunar.
Milli park sahası içerisinde “oteller bölgesi” diye adlandırılan mevkii ziyaretçilere kış aktivitelerinde kayak imkânı sunarken, Sarıalan, Çobankaya ve Kirazlıyayla mevkiileri kamp ve günübirlik kullanımlar için düzenlenmiş sahalardandır. Sarıalan mevkiinde sabit (baraka, bungalov) ve çadır ile kamp yapma imkânı mümkün olup, oteller bölgesinde ise gerek kamu gerekse özel işletmeler gecelemeye olanak sağlar. Çobankaya mevkiinde yalnızca çadırla kamp yapılabilmektedir.
Bayramdere Ayı Koruma Bölgesi
Karacabey’in Marmara Denizi sahilinde bulunan Yeniköy ve Bayramdere, geniş doğal kumsalları ile yaz turizmi için ideal tatil yöreleridir. Bayramdere yöresi dünyanın tek ayı rehabilitasyon alanını bünyesinde barındırmaktadır. Sokaklarda çingenelerce oynatılan ayılar, bu işin devletçe yasaklanması üzerine, toplanarak Bayramdere rehabilitasyon alanına getirilmiştir. Burada tabiata uyumlu yaşamaları için çalışmalar yapılmaktadır.
Bursa Plajları
Marmara Denizi’nin güneyinde yaklaşık 135 km uzunluğunda kıyısı bulunan Bursa ilinde, Karacabey, Mudanya ve Gemlik ilçelerinde geniş doğal kumsallar ile İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri kıyılarında güzel plajlar bulunmaktadır. Yeniköy, Bayramdere (Malkara) kesimi ile Mudanya’nın Zeytinbağ kesimine dek uzun ve geniş doğal kumsallar vardır. Kum kalitesi iyi olan bu kıyılarda Kurşunlu, Bayramdere, Yeniköy-Mudanya kesiminde de Mesudiye, Eğerce ve Esence plajları bulunmaktadır.
Bursa Mesire Yerleri
Saitabat Şelalesi
Derekızık köyüne 3 km uzaklıkta bulunan şelale,bir kanyondan dökülmektedir. Şelale çevresinde et mangal lokantaları ve büfelerin yer aldığı bu mesire alanı Bursalılarca yoğun olarak kullanılmaktadır.
Suuçtu Şelalesi
Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km. uzaklıkta bir cennet parçası Suuçtu Şelalesi 38 metre yükseklikten dökülür.
Aras Şelalesi
Aras Deresi ve Aras Şelalesi Uludağ’ın kar sularını taşıyan ve tam kayalıkların içinden 15 metre yükseklikten düşer. Bursa-Soğukpınar arası 30 km olup, köyden itibaren 5 km stabilize bir yolla Ketenlik yaylalarına, oradan da şelaleye varılır.
Bursa Kaleleri
Bursa Kalesi
Bursa Kalesi’nin yapılışı M.Ö. 1. yüzyıla dayanır. Bugün surların uzunluğu 2 km. kadardır. Çakırhamam ile Tophane arasında biri yuvarlak diğeri dört köşe iki burç vardır. Tophane, Tümen ve Sanat Enstitüsü’nün bulunduğu alan, Yıldız Kahve’ye kadar doğal bir set halindedir. Kalede 5 adet kapı bulunmaktadır. Bunlar Hisar Kapı, Kaplıca Kapısı, Zindan Kapısı, Pınarbaşı Kapısı, Yer Kapı’dır.
İznik Kalesi
İznik Kalesi’nin geçmişi M.Ö. 258 tarihlerine dayanır. İznik Kalesi’nde; sırasıyla İstanbul, Yenişehir, Lefke ve Göl kapıları bulunur. Ayrıca 12 tali kapısı vardır. Uzunluğu 4970 m’dir. Yüksekliği 10-13 m. olan surların direncini güçlendirmek amacıyla 114 yuvarlak planlı burç yapılmıştır. Burçların eskileri yuvarlak, yenileri ise dört köşedir. Ayrıca surların önünde bulunan müdafaa hattında 131 burç mevcuttur. İznik surları bir çok kez tamir görmüş olup, büyük ölçüde eski kent kalıntıları surlarda kullanılmıştır. Lefke Kapısı ile İstanbul Kapısı surları üzerinde bulunan üç kabartma tasvirde M.Ö. 3. yüzyıla ait bir savaşın anlatıldığı görülür.
Kestel Kalesi
Bizans döneminden kalmıştır. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde oldukça güçlü bir kale olan bu surlar günümüzde büyük ölçüde yok olmuştur.
Kite Kalesi
Kite, bugünkü Bursa’nın Ürünlü köyü olup tarihte çok önemli bir limandır. Bu antik sur kalıntıları bulunmaktadır.
Bursa Türbeleri
Yıldırım Türbesi
Yıldırım Külliyesi içinde bulunan bu türbe, 1406 yılında Yıldırım Bayezit’in oğlu Süleyman Şah tarafından yaptırtılmıştır. Kare planlı olan türbenin üzeri bir büyük kubbe ile örtülmüştür. Önünde üç gözlü kubbeli, revaklı giriş kısmı vardır. Osmanlı mimarisinin ilk revaklı türbesidir.
Emir Sultan Türbesi
Emir Sultan Camii yanında bulunan Emir Sultan Türbesi’nin içinde Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hunde Hatun ve iki kızının gömütleri bulunur. Sekizgen planlı olan bu türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür.
Yeşil Türbe
Yeşil Cami’nin karşısında bulunan türbe, 1421 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Türbenin mimarı ise Hacı İvaz Paşa’dır. Sekiz köşeli planı ve alt kattaki mezar odası ile Selçuklu kümbetlerinin devamı görünümündedir. Sekizgen yapıyı, sekiz pencereli, yüksek bir kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir. Renkli sır ve mozaik çini tekniklerinin uygulandığı çini süslemeleri ile eşsiz bir yapıdır. Dış cepheleri ile iç duvarlarının alt bölümleri firuze renkli çinilerle kaplanmıştır. Renkli ve geometrik motifli çinilerle bezenmiş olan mihrap, bir sanat başyapıtı olarak kabul edilmektedir.
Pencere alınlıklarındaki çinilerde hadisler ve ayetler yazılıdır. Türbe içinde bulunan Çelebi Sultan Mehmet’in sandukasının üzeri beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerden oluşan yazılarla bezenmiştir. Ceviz ağacından geçme tekniği ile yapılmış, geometrik motiflerle süslü kitabeli kapı Osmanlı ahşap işçiliğinin çok güzel bir örneğidir. Çelebi Sultan Mehmet’in sandukası çevresinde kızları, dadısı ve oğullarından bazılarının çinilerle kaplı sandukaları bulunmaktadır.
Osman Gazi Türbesi
Tophane’de Orhan Gazi Türbesi’nin yanında yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi, vasiyeti üzerine Bursa’nın alınışından sonra “Gümüşlü Kümbet” olarak tanınan ve eski bir Bizans şapeli üzerine inşa edilen bu türbeye gömülmüştür. Ancak 1801 yılındaki yangın ile 1854 yılındaki depremler sonucunda tümüyle yıkılan bu yapı, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırtılmıştır. Kesme küfeki taş ile duvarları örülen yapının üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sekizgen planlı olan yapının tonozlu bir girişi vardır. Türbenin ortasında Osman Bey’in her tarafı sedef kakmalı, parmaklıkla çevrili sandukası bulunmaktadır. Sandukanın üzeri, sırma işlemeli bir kadife ile örtülüdür. Türbe içinde ayrıca, Osman Bey’in oğlu İbrahim, Orhan Gazi’nin eşi Aspurça Hatun ve bazı yakınlarının sandukaları da bulunmaktadır.
Orhan Gazi Türbesi
Türbe, 1854 depreminde tümüyle yıkıldığı için 1863 yılında, Sultan Abdülaziz tarafından tekrar yaptırtılmıştır. Dört kalın sütunun taşıdığı sivri kemerlerin üzerine oturtulmuş bir kubbe ve tonozla örtülü bulunan yapının içi sıvalıdır. Türbe, Bizans Kilisesi’nin bir kısmının üzerine inşa edildiği için zeminde yer yer mozaikler bulunmaktadır.
Hatuniye Türbesi
Muradiye Camii’nin bahçesinde II. Mehmet’in annesi Hüma Hatun için 1449 yılında yaptırılmıştır. Altı köşeli olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Yapının içi iki sıra pencere ile aydınlanmaktadır. Kubbe içinde yapılan kalem işi madalyon ilgi çekicidir.
Şehzade Mahmut Türbesi
Muradiye Camii’nin bahçesinde bulunan türbe 1506 yılında Bülbül Hatun tarafından oğlu Şehzade Mahmut için yaptırtılmıştır. Sekizgen planlıdır. Üzeri kubbe ile örtülü olan türbenin kemerli bir girişi bulunmaktadır. Yapının içi, pencerelere kadar altın yaldızlı baskı tekniği ile yapılmış motifler bulunan lacivert ve turkuvaz renkli altıgen çinilerle kaplıdır. Duvarların üst bölümleri ise kalem işçiliğiyle süslenmiştir. Yapının kapı ve pencere kapakları devrinin ahşap işçiliğinin güzel örneklerindendir. Türbenin içinde II. Bayezit’in oğulları Şehzade Musa, Orhan ve Emir’in sandukaları vardır.
Kara Mustafa Paşa Türbesi
Hamzabey Camii’nin bahçesinde bulunan bu türbe kare planlıdır. Türbede Kara Mustafa Paşa’nın sandukası dışında dört sanduka daha vardır.
Hamzabey Türbesi
Hamzabey Camii’nin yanında olan türbe 15. yüzyılda yaptırılmıştır. Sekizgen bir plan üzerine oturtulan yapının duvarları taş ve tuğla ile örülmüştür. Türbede, 1461 yılında yaşamını yitiren Hamza Bey’in mezarı dışında, üzeri sıva ile örtülmüş 12 adet sanduka vardır.
Cem Sultan Türbesi
Cem Sultan’ın gömülü olduğu türbe altıgen planlıdır. Çinileri ve ahşap geçme kapıları devrinin en güzel örneklerindendir. Duvarlar pencere üzerine kadar altıgen firuze çinilerle kaplıdır. Çinilerin üstleri altın yaldızlı rumilerle süslüdür. Kubbede ve duvarlarda zengin kalem işçiliği görülür.
Şehzade Mustafa Türbesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın gömülü olduğu türbe sekiz köşeli olup, kurşunla kaplı bir kubbesi vardır. Türbe, Sultan II. Selim tarafından yaptırtılmıştır. İç duvarları pencere üzerine kadar 16. yüzyılın en güzel örnekleri olan kare çini levhalarla kaplanmıştır. Beyaz üzerine mavi, kırmızı, lacivert ve yeşil renkli çiçek desenleriyle süslü çiniler türbeye ayrı bir özellik kazandırmaktadır.
Mükrime Hatun Türbesi
Muradiye Camii’nin bahçesinde yer alan türbe 1515 yılında yapılmıştır. Bu türbede Mükrime Hatun, II. Bayezit’in oğlu Korkut ile Şehzade Âlemşah’ın kızı Fatma’nın mezarları bulunmaktadır. Kare planlı olan yapının duvarları taş ve tuğla ile örülmüştür. Üzeri kubbe ile örtülü olan yapının duvarlarına, çok renkli kalemle geometrik desenler çizilmiştir.
Kırgızlar Türbesi (Kırkkızlar Türbesi)
İznik’in güneyinde bulunan türbe, 14. yüzyılın ilk yarısında, Orhan Gazi döneminde yapılmıştır. Selçuklu etkisi görülen yapı, tonozlu giriş eyvanı ve arkasındaki kubbeli mekândan oluşmaktadır. Kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Tuğla hatıllı duvarı ilginçtir.
Bursa Evleri
Cumalıkızık Evleri
Cumalıkızık, Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze kadar koruyan bir köydür. Osmanlı dönemi sivil mimarisini günümüze taşıyan Cumalıkızık Evleri, koruma altına alınmıştır. Bursa’nın doğusunda yer alır. Günümüzde ilin Yıldırım İlçesinin bir köyü konumundadır. Orhan Bey zamanında vakıf köyü olarak kurulmuş bir yerleşim bölgesidir. Osmanlıların Bursa’da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180’i halen kullanılan, bazılarında ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 evden oluşmaktadır.
Bursa Diğer Tarihi Yerler
İznik Roma Tiyatrosu Kazısı
İznik surlarının 90 m. kuzeyindeki tiyatro, Anadolu’da ayakta kalmış tiyatrolar açısından Marmara bölgesi için önem arz etmektedir. Roma İmparatoru Traianus (97-117) zamanında eyalet valisi Pilinius Csecillius Secunds (62-113) tarafından yaptırılmıştır. Vali Pilinius İmparator Traianus’a yazmış olduğu mektuplarda tiyatronun yapımının tamamlanabilmesi için ödenek ihtiyacı belirtilmektedir. Roma döneminden sonra VIII.yüzyıl başlarında gelişen Arap ordularına karşı önlem olmak üzere Bizans İmparatoru III.Leon ile IV.Constantinius tiyatronun kesme taşlarını söktürerek surları takviye etmişlerdir.
Bu arada Cavea’ya (oturma kademelerine) ait taşlar surlarda kullanılmıştır. Tiyatronun mimari parçalarına, kitabelerine, tiyatro masklarına surlarda ve konutların duvarlarında rastlanmaktadır. Tiyatro düz bir alana kurulduğundan oturma kademelerini Roma tiyatro mimarisinde görüldüğü gibi 19 galeri taşımaktadır. Bu galerilerin 12’si beşik tonozludur. Bu tonozlu galerilerin aralarında ölçü farklılıkları bulunmaktadır. Tonozların en yüksek noktası 6 m.yi bulmaktadır.
Tiyatronun iç ve dış yüzleri büyük bloklar halindedir. İçeride kalan bölümler moloz taş, kireç ve kum ile takviye edilmiştir. Tiyatro doğu-batı yönünde 84 m., kuzey-güney yönünde de 63 m. genişliğindedir. Bursa Valisi Sayın Şahabettin HARPUT ve İznik Kaymakamı Nurettin KAKİLLİOĞLU’nun girişimleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izinleri ile, 24 Kasım 2011’ de İznik Müzesi Müdürlüğü başkanlığında, çevre düzenlemesi ve kurtarma kazısı başlatılmıştır ve çalışmalar o günden beri aralıksız olarak devam etmektedir.
Bugüne dek sürdürülen çalışmalarda; Cavea’ yı taşıyan 7 tonozlu iç galeriden 4 tanesi tamamen açığa çıkarılmış, tiyatronun kuzeyinde bulunan skene (sahne binası) kısmının tüm mimari ögeleri ve Skene’ ye kuzey yönden girilen merdivenli girişleri (5 adet) ortaya çıkarılmış. Tiyatronun doğu yönünde yer alan dolgu toprak ile kapanmış olan kısımda 3 galerinin giriş kısımları ve çevresi açılarak tiyatronun doğu ve güney kısmı tamamen temizlenmiş ve güney batısında bulunan günümüz yapılaşmaları nedeniyle zemin elverdiğince temizlenerek batıdan kuzeye doğru ilerlenmiştir.
Halen tiyatronun kuzey dış kısımlarının çevresi topraktan arındırılmakta olup tiyatronun girişine doğru çalışmalar devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda 300’ den fazla sikke, çok sayıda pişmiş toprak kandil, haç, kemer tokası, çivi ve günlük kullanım seramikleri ele geçmiştir. Ayrıca son dönem kazılarında; skene’de, tiyatro yapısına ait olan fakat geç dönemde devşirme malzeme olarak kullanıldığı anlaşılan bir heykel kaidesi üzerinde bir yazıt açığa çıkarılmıştır. Stratigrafi önemi gözetilerek sürdürülen kazı çalışmaları ile restorasyona hazırlanan tiyatro kompleksinin, tüm mimari ögeleri ve birbirleri ile olan bağlantılarının açığa çıkarılması sonucunda kazı çalışmaları sonlandırılacaktır.
İznik Çini Fırınları Kazısı
İznik Kazılarına 1963 yılında Prof. Dr. Oktay ASLANAPA tarafından başlanmış, 1993-2006 yılları arasında Prof. Ara ALTUN’un, 2007 yılından itibaren de Yrd. Doç. Dr. V. Belgin DEMİRSAR ARLI’nın başkanlığında sürdürülmektedir. İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından gerçekleştirilen İznik’teki çalışmalar iki döneme ayrılır.
1963-1969 yılları arasında sürdürülen I. Dönem çalışmalarında, Milet İşi, Haliç İşi, Şam İşi, Rodos İşi gibi isimlerle tanımlanmaya çalışılan Osmanlı seramik ve çinilerinin asıl ve önemli üretim merkezinin İznik olduğu, deforme ve yanık parçalar, yarı mamul fragmanlar, pişirim malzemeleri yanında, içi doluyken çökmüş durumda bulunan fırın kalıntılarıyla bilim çevrelerine kanıtlanmıştır. En önemli sonuç, o zamana kadar Osmanlı dönemi çini ve seramik merkezinin kesinlik kazanamamış üretim yeri konusunun çözümü ve ilgililerce kabul görmesi olmuştur. 1969 yılında çalışmaların başka bölgelere kayması ile ara verilen İznik Kazılarına, 1981 yılında “İznik Çini Fırınları Kazısı” adı ile tekrar başlanmış ve halen devam edilmektedir.
İlk üç yıl oldukça geniş bir ekiple boş alanlardaki sondajlara ağırlık verilmiş, 1983 yılında Belediye Hamamı olarak da bilinen II. Murat Hamamı doğusundaki alanda iki sondaj yapılmış, I. Dönem kazıları sırasında aynı alanda yapılan sondaj verileriyle birleştirilince 1984 yılından itibaren bu alanın gridlenerek kazısına başlanmıştır. BHD olarak kodlanan bu atölye bölgesinde şimdiye kadar dört fırın kalıntısı ortaya çıkarılmış ve insitu olarak korunmuştur. 2013 yılında da çalışmalar devam etmiş olup, kazının büyük bir bölümü tamamlanan bu alanın gerekli projelendirme çalışmalarıyla bir açık hava müzesi olarak düzenlenmesi amaçlanmaktadır.